Her günüm seni, geçmişimizi özlemekle geçiyor. İçinde senin geçtiğin herşeyi özlüyorum. Seninle konuştuğumuz her köşeyi, önünden geçtiğimiz her dükkanı, farklı semtlere gitmek üzere beklediğimiz otobüs durağını, sürekli gitme planı yapıp da bir türlü gidemediğimiz o sahil kasabasını… Seni bir daha göremeyecek olmayı kabullenemiyor, kurduğumuz hayalleri sanki birlikteymişiz gibi devam ettiriyorum.

Biliyor musun, o sahil kasabasına gittik, hatta orada yaşamaya başladık. Küçük bir butik otel aldık, borç bela işletiyoruz. Yazları beş odası da dolu oluyor. Ben gelen ailelerle ilgilenirken, sen çocukları etrafına toplayıp onlarla oyunlar oynuyorsun. Akşamları herkes uyuduktan sonra terasa çıkıp uzun uzun denizi izliyoruz. Sen bana tıpkı eski günlerdeki gibi hikayeler anlatıyorsun. Ben her defasında başım omzunda uykuya dalıyorum. Hikayelerin sonunu bir türlü öğrenemiyorum.
Kışın çok gelen giden olmuyor. Ek gelirimiz olsun diye, gündüzleri biraz çeviri yapıyoruz. Sonrasında, yaz için otelde yapmamız gerekenleri planlıyoruz. Geceleri genelde çatı katında takılıyoruz, film izleyip sıcak çikolata içiyoruz. Ben yine bir yerlere gitme planları yapıyorum, uzun uzun anlatıyorum sana. Sense bıkmadan dinliyorsun beni. Geçen yaz çok para kazanınca, kışın Beyrut’a gitme planları yaptık. Beyrut’a gidip rüya gibi bir hafta geçirdik. Kış tatili fikri tutunca, döner dönmez bir dahaki sefere gidebileceğimiz yerlerin listesini yapmaya başladık. Birinci sıraya da senin hep gitmek istediğin yeri koyduk, Bruges. Herkesten uzakta, yalnız başımıza o kadar mutluyuz, o kadar huzurluyuz ki. Senin için bir tek ben, benim için bir tek sen varsın.

Keşke, keşke bu kadar erken gitmeseydin. Keşke, hayallerimize birlikte devam edebilseydik, onları birlikte gerçekleştirebilseydik. Ben bir başıma yanına geleceğim günü bekliyorum şimdi. Bir yanım eksik, senin hayalinle yaşamaya devam ediyorum.